ÇOCUKLARA KARŞI GÖREVLERİMİZ Evliliğin ana gayesi neslin devamını sağlamaktır, insanlar geride bıraktıkları nesillerle devam ederler. Bu bakımdan Allah insanlarını fıtratına çocuk sevgisini yerleştirmiştir. Bu sevgi sayesinde çocukların yetiştirilmesi için her türlü zorluğa katlanılmaktadır. Yavru sevgisi aynen hayvanlar için de geçerlidir. Yavrusunu korumak için hayatını tehlikeye atan nice canlılara rastlanılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in ifadesine göre çocuklar dünya […]
ÇOCUKLARA KARŞI GÖREVLERİMİZ
Evliliğin ana gayesi neslin devamını sağlamaktır, insanlar geride bıraktıkları nesillerle devam ederler. Bu bakımdan Allah insanlarını fıtratına çocuk sevgisini yerleştirmiştir. Bu sevgi sayesinde çocukların yetiştirilmesi için her türlü zorluğa katlanılmaktadır. Yavru sevgisi aynen hayvanlar için de geçerlidir. Yavrusunu korumak için hayatını tehlikeye atan nice canlılara rastlanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in ifadesine göre çocuklar dünya hayatının zinetidir:
“Mal ve oğullar dünya hayatının süsleridir.” [1]
Hz. Peygamber (s.a.v.) çocuğu “ciğerpare” olarak nitelendirmiş, torunları Hasan ve Hüseyin için.
“Onlar benim dünyadan iki çiçeğimdir” [2] buyurmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) Hasan’ı omuzlarına almış ve:
– Allahım! Ben onu seviyorum. Sen de sev demiştir. [3] Rasulüllah (s.a.v.) Enes b. Malik’e şöyle dua etmiştir.
– Allahım! Onun malını ve çocuğunu çoğalt, onu bereketli kıl. [4]
Aile toplumun, çocuklar da ailenin teminatıdır. Eşleri birbirine bağlayan en önemli unsur çocuklardır. İstatistikler de göstermiştir ki; çocuk sayısı arttıkça boşanma nisbeti azalmaktadır.
ÇOCUK TERBİYESİNİN ÖNEMİ:
Ailenin gözbebeği olan çocukların hayırlı birer insan olmaları ve ileride ana-babayı en güzel bir şekilde temsil edip, onları hayırla yad ettirebilmeleri için çok iyi yetiştirilmeleri gerekir. Aksi halde saadet ve rahmet kaynağı olacak çocuklar, felaket ve azap sebebi olurlar.
Çocuk terbiyesi son derece bilgi, sabır ve ciddiyet isteyen bir konudur. Bilhassa anne-babanın bu hususta yetişmiş olmaları gerekir. İslami ölçülere göre çocuğu nasıl eğiteceklerini, hangi yaşta nasıl davranacaklarını bilmeleri icab eder.
DOĞUMDAN İTİBAREN ÇOCUĞA KARŞI GÖREVLER
DOĞUMU SEVİNÇLE KARŞILAMAK VE HAZIRLIKLI OLMAK
Bebek bekleyen anne ve babaların ve yakın kişilerin korkulu rüyaları ve duaları, hep doğacak bebeğin sağlığı ve normalliği ile ilgilidir. “Kız olsun, erkek olsun, eli ayağı düzgün olsun da!” denilir. Bu “eli ayağı düzgün olsun da!…” deyişinin altında şüphesiz bütün diğer düzgünlükler saklıdır. İşitmesi, görmesi, zekâsı vs. Anne ve babaların, çocukların gerek beden gerek zihin ve ruh açısından nasıl bir insan olacağını tayin etmede seçim haklarının hemen hemen hiç yoktur. Anne ve babalar, başlangıçta, birbirlerini eş olarak seçerken ve daha sonra çocuk sahibi olmaya karar verirken, iradelerini az çok kullanabilmişlerdir. Fakat çocuklarına geçirecekleri özellikler konusunda iradeleri söz konusu değildir. Gerçi onlar çocuklarının, içlerinden birine veya her ikisine birden benzeyeceğini bilmektedirler, buna hazırdırlar. Fakat kalıtımla ilgili kanunlar o kadar şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir ki, hiçbir anne ve baba, bunları önceden kestirmeye güç yetiremez. Çocuğun ilerdeki gelişimi ise, onu meydana getirecek ilk hücre tarafından büyük ölçüde belirlenmiş olacağından, anne babanın, çocuklarını sahip olacağı yetenekleri ve sınırlılıkları kabul etmekten başka çareleri olmayacaktır. İyi anne baba olmak için en büyük garanti, bakılması kolay, normal bir çocuğa sahip olmaktır. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe, yakınlarından birinden bir doğum haberi aldığında, hiçbir zaman “Kız mı, erkek mi?” diye sormazmış. “Kusursuz mu?” diye sorarmış. Kusursuz olduğun öğrenince de “Elhamdülillah!” dermiş. [5]
Çocuklarımıza karşı doğumdan itibaren yapmamız gereken görevler şunlardır:
İsim, insanın kimliğidir. Dünyada ve ahirette kişi ismiyle çağrılır.
“Şüphesiz ki sizler kıyamet gününde isimlerinizle, babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzel koyun.”[7]
İsmin ne zaman verileceği hususunda genişlik vardır. Doğduğu gün vermek caiz olduğu gibi, üç gün sonra, akikanın kesileceği yedinci günde veya daha sonra da caizdir.
İsim verilmedin önce çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okumak sünnettir. Rasulüllah (s.a.v.) Hz. Hasan’ın kulağına ezan okumuş, çocukların kulaklarına ezan ve kamet okunursa, bunun şeytanın zararını önleyeceğini bildirmiştir.
Çocuğun kulağına ezan okumak çok manalı bir iştir, insanın dünyaya geldiğinde ilk duyacağı ses “Allahü Ekber” dünyadan ayrılırken son duyacağı söz de Kelime-i tevhid olursa, hayata güzel başlamış, güzel bitirmiş olur. Hayata mana ve değer kazandıran da budur.
İsimlerin Güzel Olması:
Yaratıkların en şereflisi olan insanın ismi de şerefine uygun güzellikte olmalıdır. Cahiliyye döneminde kişilere genellikle hayvan adları verilirdi. Ayrıca vuruculuk, kırıcılık ifade eden isimlerle, put isimleri yaygındı.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) isme değer vermiş. Pek çok kimsenin adın değiştirerek daha güzel isimler takmıştır.
“Peygamber isimlerini kullanın. Allah’a en sevimli isimler, Abdullah ve Abdurrahman’dır.” [8]
Çocuklarınıza verdiğiniz veya vereceğiniz isimlerin manasını öğrenmek için www.isimname.com sitesini ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
“Her çocuk akikasına karşılık rehindir. Yedinci gününde onun için koyun kesilir, adı konur ve başı traş edilir.” [10]
Akikanın yedinci günü kesilmesi müstehab ise de, başka zamanlarda da kesilebilir. Babanı mali durumu müsaitse yedince günü, değilse müsait tarihte keser.
Kurbanlık hayvanda aranan vasıflar akikada da aranır. Yalnız akikada ortaklık sahih değildir. Ayrıca akikanın kemiklerini kırmak mekruh görülmüştür.
AKİKANIN HİKMETİ:
Akika; verdiği çocuk nimetine karşı Cenab-ı Hakk’a teşekkür manası taşır. Çocuğun her türlü kötülüklerden, şeytanın şerlerinden emin olması için Cenab-ı Hakka bir yöneliştir. Akikanın her organı, çocuğun organlarına bedel olarak takdim edilmiş olur. Ayrıca sevgi ve kaynaşmaya sebep olur. Bu vesile ile dostlar bir araya gelir. Çocuk sahibinin sevincine iştirak edilmiş, etinden fakirlere de dağıtmak suretiyle sosyal dayanışma sağlanmış olur. Akikadan bir parça etin çocuğun doğumuna nezaret eden ebeye verilmesi de müstehab görülmüştür.[11]
Bunun sıhhi ve sosyal hikmetleri vardır. Yeni doğan çocuğun saçlarını kesmek, saç köklerinin kuvvetlenmesini ve saçların daha gür çıkmasını sağlar. Ağırlığınca gümüş tasadduk etmek ise fakirleri sevindireceği için dostluk, yardımlaşma ve kaynaşmaya sebep olur.
Bazı İslam ülkelerinde isim koyma, akika kesip ziyafet verme, çocuğun başını traş edip tasaddukta bulununca aynı tarihte, yani yedinci günde toplanarak bu gün dini bir merasim haline getirilmekte, bu uygulama çocuk ve ailesi için güzel bir hatıra olmaktadır. Bu isim koyma merasimi özellikle Kuzey Afrika İslam ülkelerinde yaygındır.
Sünnet olmak Yahudilerce de uygulanan bir gelenektir. Zira Tevrat’ın hükmü böyledir. Önceleri hristiyanlar da sünnet oluyorlardı. Fakat Hitan, erkeklik organın kılıfını kesmek değil, kalpteki örtüyü kaldırmaktır, şeklinde yersiz bir te’vile giderek sünnet olmayı terk ettiler.
Sünnet olmak İslam’ın şiarıdır. Bir bakıma insan vücuduna İslam damgası vurmaktır. Allah’a teslimiyetin ve İbrahim (a.s.)’a sevgi ve saygının ifadesidir.
Sünnet olmak erkekler için vaciptir. Büluğ çağına ulaşmadan yapılması gerekir. Doğumdan kısa süre sonra yapılması daha uygun olur. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan ve Hüseyin’i yedinci günlerinde sünnet ettirdi.
Sünnet olmanın sağlık açısından da pek çok faydaları vardır. Bazı doktorlara göre kanser ihtimalini bile azaltmaktadır.
Sünnet, çocuğun hayatında önemli bir olay sayıldığından canlı merasimlerle yapılmakta, bu vesileyle geniş çaplı ziyafetler verilmektedir.
Terbiyenin, birisi ruhî diğeri ise bedeni olmak üzere iki önemli yönü vardır.
İnsanlar dünyaya günahsız gelirler. Dünyaya gelen bebeğin bu temiz yapısını bozmadan onu İslam fıtratı üzere yetiştirmek önce anne ve babanın görevidir. Çocuk anne ve babaya emanet edilmiştir. Kalbi pırlanta gibi temiz, saf ve bomboştur. Gördüğü ve duyduğu her şeyi almaya kabiliyetli, yöneltilen her şeyi yapmaya meyyaldir. Eğer iyiliğe alıştırılır ve iyilik öğretilirse, iyi yetişir ve dünyada da ahirette de helak olur. Bunun vebali de onu iyi terbiye etmeyen ana-babaya aittir.
Çocukları dünyevi ve uhrevi tehlikelerden korumak Allah’ın emridir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun ki onun yakıtı insan ve taştır.”[13] Çocuk eğitimine dair birkaç hadis-i şerif nakledelim:
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel edepten daha üstün bir şey bağışlayamaz.” (Tirmizi)
“Çocuklarınıza ve aile halkına hayır ve iyilik öğretin, onları edepli yetiştirin.”
“Çocuklarınızı şu üç edep üzere yetiştirin; Peygamberini sevmek, onun aile halkını, dost ve yakın arkadaşlarını sevmek, Kur’an okumak” (Tabarani) [14]
Biz ruhi ve manevi terbiye derken; insanın iman, amel, akıl, ahlak ve nefis yönünden olgunlaşmasını kasdediyoruz.
“Yavrucuğum, Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir. Başına gelenlere sabret” demişti. [15]
Cenab-ı Hak Hz.Peygamber (s.a.v.)’e namaz konusunda titizlik göstermesini emrederek:
“Aile fertlerine namazı emret. Kendin de sabır gösterip devam et.”[16]
Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) Allah’tan aldığı bu direktifi aynen uygulamış. Kendi aile fertlerinin namazıyla bizzat ilgilenmiş, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’yi altı ay boyunca her gün sabah namazına kaldırmıştır. Ümmetinin de aynı görevi yapmasını isteyerek:
“Yedi yaşına girdiklerinde çocuklarınıza namazı emredin, on yaşına girdiklerinde (namaz kılmazlarsa) sıkıştırın. Yataklarını da ayırın”[17] Başka bir rivayette, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e çocuğun ne zaman namaz kılmaya başlayacağı sorulduğunda;
“Sağını solunu ayırt etmeye başladığında çocuğa namazı emredin.”[18] Her ne kadar namaz, oruç gibi ibadetler buluğ çağında farz olursa da bu teşvikler, önceden hazırlamak gayesiyledir. Atalarımız “Ağaç yaş iken eğilir” demişlerdir.
Ahlaki yönden bozuk olan çocuklar ne kadar kabiliyetli ve çalışkan olurlarsa olsunlar, bu kabiliyetlerini hayırda değil, şerde kullanırlar. Ahlaksız insana imkan ve servet vermek, katilin eline silah vermekten beterdir.
İnsanın doğuştan gelen bir takım manevi hastalıkları vardır. Kin, haset, öfke, bencillik, cimrilik, hırs, kibir vs. gibi hastalıkları giderip ona sevgi, hoşgörü, sabır, cömertlik, fedakarlık, kanaatkarlık, tevazu gibi güzel hasletler kazandırmak ahlaki terbiyenin esasıdır. Yalan ve riyadan uzak, ihlas ve samimiyet üzere yaşamak, başkalarının ırz ve malına göz dikmemek, eliyle ve diliyle kimseyi rahatsız etmemek, başkalarına zarar vermediği gibi, başkalarına faydalı olmak, helalarla yapışıp haramlardan kaçınmak, olgun insan olmanın gereklerindendir. Küçük yaşta çocuğa bu hasletleri kazandırmak ona her şeyi kazandırmak demektir.
Beden yönünden sağlıklı olmayan kişiler ruhi açıdan da sıhhatli olmazlar. Çocukların gıdası, tedavisi, hastalıklara karşı korunması, vücudunun kuvvetli ve sağlıklı olması için uygun sporlar yaptırılması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Kuvvetli mü’min, Allah katında zayıf mü’minden, daha sevimlidir” (Müslim)
Hz. Peygamber (s.a.v.) ok atmayı, yüzmeyi, koşuyu ve güreşi teşvik etmiştir. Kendisi Aişe validemizle koşmuştu. Kılıç, mızrak oyunlarının mescide yapılmasına bile izin vermişti.
Hz. Ömer, valilere yazdığı mektup da, “Çocuklarınıza, atıcılık, yüzücülük ve binicilik öğretiniz” diye tembihte bulunmuştur.[19]
İbadetlerdeki asıl gaye Allah rızası olmakla beraber, namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin bedeni geliştirdiği de bir gerçektir. Çocukların ruh ve beden sağlığı açısından sıhhatin düşmanı olan içki, kumar, esrar, zina, homoseksüellik gibi kötü alışkanlıklardan korumak için ciddi tedbirler almak, onları bu kötü işlere alıştıracak çevre ve arkadaşlardan uzak tutmak gerekir. Bugün, barlar, pavyonlar, diskotekler, her türlü ahlaksızlığın çağdaşlık namına işlendiği eğlence yerleri, gençliği manen ve maddeten boğan batakhanelerdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuya dikkat çekerek, üç kere: “Çocuklarınız arasında adaleti gözetin. Çocuklarınız arasında adaleti gözetin. Çocuklarınız arasında adaleti gözetin” buyurmuştur. (Ahmet b. Hanbel) Bu hadis-i şerif şu şekilde de rivayet edilmiştir:
“Allah’tan korkun. Çocuklarınızın size iyilik etmesinden hoşlandığınız gibi, aralarında adaleti de gözetin.”[20]
Çocuklar, kız veya erkek oluşlarına göre farklı muameleye tabi tutulmamalıdır. Böyle bir anlayış cahiliye anlayışıdır. Cahiliye döneminde Araplar kız çocuklarından hoşlanmazlar, kız babası olmaktan utanç duyarlardı. Kur’an bunu şöyle belirtiyor:
“Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkeden yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür.”[21]
Haddi zatında kız çocukları zayıf oldukları için himayeye daha çok muhtaçtırlar. Onların ikinci plana atılmaları doğru değildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Kimin üç kız çocuğu bulunur da onları besleyip büyütmede sabır gösterir, onları yedirir, içirir ve kendi malından giydirirse o kızlar onunla ateş arasında perde olurlar. “ (Ahmet b. Hanbel)
Çocuklardan bazılarını diğerlerine üstün tutmak, çocuklar arasında kıskançlık ve düşmanlığa sebep olur.
Yakup (a.s.), Yusuf (a.s.) da peygamberlik alameti sezmiş ve onu diğerlerine tercih etmişti. Bu hal öteki kardeşlerinin öfkesini kabarttı. Bu haset ve öfke Yusuf’u kuyuya atmaya kadar götürdü.
Çocukları istemedikleri eşlerle evlendirmek caiz değildir. Bununla birlikte, onları tamamen kendi hallerine bırakmak da uygun olmaz. İzdivaç konusunda çocuklara fikir vermek, onlara tecrübelerini aktarmak, bu konuda en doğru kararı vermekte yardımcı olmak büyüklerin görevidir. Burada baskı ve empoze değil ikna önemlidir.
[1] Kehf, 46.
[2] Buhari , Edebül Müfred, Hadis no:85.
[3] Buhari, a.ge.e., Hadis no:86.
[4] Buhari, a.ge.e., Hadis no:88.
[5] Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1981, s.61
[6] Beyza Bilgin, a.ge.e, s.45.
[7] Ebu Davud, Sünen, 2/58.
[8] Ebu Davud, Sünen, 2/584.
[9] Ebu Davud, Sünen 2/96.
[10] A.g.e., 2/95.
[11] A.N.Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, 1/113, Tercüme C. Yıldırım, İstanbul, 1981.
[12] Tecrid-i Sarih, 9/111 Hadis No:1379.
[13] Tahrim, 6.
[14] Hadisler için bak: A. N.Ulvan, İslam’da Aile Eğitim, 1/165.
[15] Lokman, 17.
[16] Tâhâ, 132.
[17] Ebu Davud. 1/115.
[18] Ebu Davud, 1/115.
[19] A. N. Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, 2/329.
[20] Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 1/43.
[21] Nahl, 58-59.