UTANMA DUYGUSU VE HAYA Bazı duygular vardır ki, günah ve ayıp sayılan şeyleri yapmamıza engel olur. Bunlardan birisi de sadece insanlara ait olan haya duygusudur. Haya, çekinmek ve utanmak demektir. Namusu muhafaza etmek ve haysiyetini korumaktır. Haya, hoşa gitmeyen şeylerin yahut ta terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan bir şeyin yapılması anında yüzünde beliren ince […]
UTANMA DUYGUSU VE HAYA
Bazı duygular vardır ki, günah ve ayıp sayılan şeyleri yapmamıza engel olur. Bunlardan birisi de sadece insanlara ait olan haya duygusudur.
Haya, çekinmek ve utanmak demektir. Namusu muhafaza etmek ve haysiyetini korumaktır.
Haya, hoşa gitmeyen şeylerin yahut ta terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan bir şeyin yapılması anında yüzünde beliren ince kızarma hali diye tarif edilmektedir. Utanma ve sıkılma anlamlarına da gelen haya, İslam ahlakında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Haya, kişinin her hususta haddini bilip, onu aşmaması şeklinde de tanımlanabilir. Gerek Allah’a gerekse insanlar karşı kendi konumunu muhafaza etmesi insanın faziletlerindendir.
Dini anlamda haya, ar ve tekdiri mucip olan fenalıktan insanın son derece sıkılması demektir.
Ragıbül İsfehani hayayı şöyle tarif eder:
“Haya, fenalıklar karşısında nefsi tutmak ve kötülüğü terk etmektir.”
Haya, imanın en mükemmel derecesidir. İnsanlığın zirvesi, hayatın süsü ve zinetidir. Bu sayede insanlık huzur ve ve rahata erer.
Haya, insanın kuvvetli bir imana sahip olduğunu gösterir. Çünkü haya, ancak inanan insanın vasfıdır. İnanmamış bir insan, utanmanın semtine bile uğramamıştır.
Utanmak insanların en güzel örneklerinden biridir.
– Utandığı zaman yüzünde meydana gelen kızartıdır, cevabını verir.
Kadın… Çok garip bir mahluk. Garipliği elinden gelen varlık. Haya duygusu ile kızartamadığı yanağını boya ile kızartmakta…
Utanmak, normal insan ölçüleri içinde yaşayan her millette, her zaman iyi görülmüş, tavsiye edilmiş, bu duygunun bulunmayışı büyük kusur sayılmıştır.
İnsan; pek çok kötülüklerden, insanlardan utandığı için vazgeçer.
İslam dini, insanın Allah’tan utanmasına değer verir. Peygamber Efendimiz (sav), Mü’minleri Hak Teâla’dan utanmaya davet etmiş, imanın şubelerinden birinin de utanmak olduğunu bildirmiştir:
“İmanın yetmiş yahut altmış bu kadar şubesi vardır, o şubelerin en üst derecesi olanı (La ilahe illallah) sözüdür. En aşağısı da yoldan gelip geçenlere eza verecek şeyleri gidermektir. Haya da imandan bir şubedir. [1]
– Bütün ömrünüzce mesut olmak arzusunda iseniz, namuslu olun.
– Evet. Ne sakıncası var? Odam sımsıcaktı. [2]
“Ebu Mesud Ukbe b. Amir el-Ensari el-Bedri (ra)’den rivayet edilmiştir. Efendimiz buyurdu ki: “İnsanların ilk nübüvvetten beri bütün Peygamberlerden duyduğu sözlerden biri; Utanmazsan dilediğini yap sözüdür.” [3]
Utanmaya insandan her şey beklenir. Onun dini, imanı da olmadığına göre yapmayacağı kötülük kalmaz. Fakat unutulmamalıdır ki, insanın sadece ekmeğe, yemeğe değil, şerefe de hayaya da ihtiyacı vardır.
Bir defa utanç damarı çatladıktan sonra insanın yapamayacağı hiçbir kötülük yoktur. Cemiyetin düzeninin bozulması, ahlaksızlığın alıp yürümesi, yeni yetişmekte olan nesle bol bol fuhuş örneği verilmesi gibi sayıya hesaba gelmeyen mahzurlar, utanç duygusunun ortadan kalkması sonunda meydana gelir.
Ediplerden bir şöyle demiştir: “Açıkta işlemekten çekindiği işi yalnızken yapan adam, kendi şahsını değersiz saymış demektir.” [4]
Bu söz gerçekten de değerlidir. Çünkü kendi şahsına değer vermeyen kimse yoktur. Ahlaksızlığın en son haddine varan kimseler bile çoğu zaman, insanlıktan, şeref ve haysiyetten, faziletten bahseder. Kendine değer vermeyene değer vermez. Hakaret edene hakaret eder. Edemezse içinde kin kalır.
Hadis-i Şerifteki “Utanmazsan dilediğini yap” sözü (utanmadığı takdirde sana her şeyi yapmak mübahtır) manasına anlaşılmamalıdır. Çünkü bu şekilde bir anlayış hem Peygamber Efendimizin maksadına uygun düşmez, hem de normal anlayış çerçevesinin hududu aşılmış olur.
Hadis-i Şerifi:
1) Utanmazsan dilediğini yap, ama sonunda cezasını da hesaba kat. Çünkü utanç duygusunu yitirmiş olmak, insanı sorumlu olmaktan kurtarmaz. Yapacağın hiçbir kötülük (utanç duygusunu yitirmişti) diyerek, cezasız bırakılmaz.
2) Utanmazsan dilediğini yap, çünkü insanı insan yapan utanç duygusudur. Bu duyguyu yitirdikten sonra senin önüne geçecek, yaptıklarının fena olduğunu vicdanına haykıracak bir kuvvet kalmamıştır. İyi kötü demeden her şeyin mübah olduğunu kabul edecek kadar arsız, hayvanlar kadar hissiz bir kimse olursun, şeklinde anlamak lazımdır.
– “Hayır, hakikat sizin anladığınız gibi değildir. Allah’tan gereği gibi utanamak; başı ve başta bulunan her şeyi, karnı ve karında bulunan her şeyi Allah’ın razı olmadığı her şeyden korumak, ayrıca ölümü, öldükten sonra çürümeyi daima hatırda tutmaktır. Ahireti isteyen kimse dünyanın fani zinetine aldanmaz ve terkeder. Kim bunu yaparsa Allah Teala’dan gereği gibi haya etmiş, utanmış olur.[5]
“Onu bırak; varsın utansın”, dedi. “Zira haya imandandır” buyurdu. [6]
“Ensar kadınları ne iyi hanımlardır. Din bilgisi almaya utanç duyguları engel olmuyor…” demişti. [7]
Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize” demekle utanma duygusunun ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir.
Yine Mehmet Akif:
“Haya güzeldir. Fakat kadınlarda olursa daha güzeldir.” [10]
HAYASIZLIK
Korunmak, tedbirli olmak için anlatır.
NELERDEN UTANALIM, NELERDEN UTANMAYALIM?
Mü’min, avret yerlerini başkalarına göstermekten utanacak, başkalarının avret yerlerine de bakmaktan utanacaktır.
Marifetimizi, meziyetimizi başkalarına göstermekten utanacağız. Sadakamızı gizleyeceğiz.
Mübarek Ramazan ayında eğer sıhhatimiz yerinde değil, oruç tutamıyorsak, açıkta yemekten utanacağız.
Utanılmaması gereken yerde de utanmayacağız. Mesela; Dinin emirlerini yaşarken “Başkaları ne der?” diye düşünmeyip inanma noktasında utanmayacağız. Çevremiz yadırgasın veya yadırgamasın her yerde ve her şart altında seccademizi, pardösümüzü serip, namaz kılmaktan utanmayacağız. Zira utanma sınırlarını tespit eden Allah’tır. Bundan dolayı, O’nun emirlerinden hangisi olursa olsun, onların yerine getirilmesinde utanma diye bir şey olmaz.
Allah utanılmayacak işler yapmayı nasib etsin.
[1] Müslim, İman 58; Ayrıca bk. Buhari, İman 3; Ebu Davud, Sünnet 14; Tirmizi, Birr, 80, İman 16; İbni Mâce, Mukaddime 9.
[2] Mevlüt Özcan-Ragıp Güzel, Evimizin Vaizi, s.177.
[3] Buhari, Kitabü’l-Enbiya, 7/100, b.8; İbni Mace, Kitabü’z-Zühd, 2/1400, b.17; Müsned, 4/121.
[4] Edebü’d-dünya ve’d-din, s. 242.
[5] Tirmizi, Sıfatul Kıyame, 4/637, b.24.
[6] Müslim, İman, 1/63, b.12: Buhari, İman, 1/11, b.16.
[7] İbn-i Mace, Taharet, 1/211, b.124.
[8] Nesâi, Gusl, 1/200, b.7, Hadis no:642.
[9] Tirmizi, Edep, 5/97, b. 22; İbni Mace, Nikah, 1/618, b. 28.
[10] Muhtarul Hadis, s.100.